<
< < <

<1 Eki 2008/h2> <

<

Bir öğrencimizin ricasını kırmadık. Öyle ya arıcılıkta yaş sınırlaması yok. İki İbrahim -Biri ben,diğeri maliyeci.- 25.09.2008'de kalktık, gittik. Arılığı görünce iyice şaşırdık. Öğrencim "Oğul geldi,alabilir misiniz?" demişti.
Biz gösterdiğini görünce,arı kovana sığmadı da "Bu zamanda kiraya çıkılmaz kardeşim ekleyin bir kaç oda da rahatımıza bakalım."demiştir. diye düşünmüştük. -Vehbi'nin kerrakesi-
kovanın arkasını açınca ortaya çıktı. Çekim sırasında söylediklerimize kulak asmayın. Görüntüler gerçeğin ta kendisidir. Kovan istilaya uğrayınca arılar ya mevsimi uygun görmediklerinden ya da davetsiz misafirler bir an önce gider de yeniden evimize kavuşuruz düşüncesinden hareketle en yakın noktada pusuya yatmışlar. Arıcımız da hevesli olmasına rağmen ailesinden gerekli desteği göremeyince dede yadigarı arılar birer birer sönmeye yüz tutmuşlar. Kestiğimiz mumları çerçevelere bağlayıp yanımızda getirdiğimiz üç çerçevelik ruşete yerleştirip eski kovanın yerine koyduk. Dışarda kalan arılar da uygun adımlarla içeri girdi.

< < <

<24 Ağu 2008/h2> <

<

Yaz bitti bitecek derken mecburiyet gereği arılardan ayrı kalmayı göze alıp "Van'a doğru bir gidelim." dedik. Yola çıktık. Bir yanda yeşilin çeşitli tonları bir yanda Karadeniz derken Maçka yoluna dönüp sahilden ayrıldık. Akşam saat beş gibi yola çıkınca Ordudan sonrasını karanlıkta gitmekten başka çare yok. Pasinler ovasına kadar uğradığımız şehir ve köylerin sadece gece güzellikleri Ahmet Haşim'i yadettirmekten başka bir şey yapmıyor. Ancak, Pasinler ovasında mola verince durum tamamen değişiyor. Hani çeşitli yerlerde güneşin batışı bir başka güzeldir ya... Pasinler ovasında da güneşin doğuşu bir başka güzel olurmuş, onu da gördük.

Ovadan çıkarken arıları getirmek gerekirmiş dedirten ayçiçek tarlaları arıcı arattırdıysa da göremedik. Bakmasını bilmemişiz, dönüşte bol miktarda gördük. Horasan, Eleşkirt, Ağrı, Patnos,Hamur, Tutak, Erciş Van diyecekken Erciş çıkışında, koruma altına alınan meşhur İnci kefalinin üreme amacıyla kullandığı akarsuyun küresel ısınma tarafından değil de tarımsal sulama nedeniyle kuruduğunu ve artık korunmasına gerek kalmadığını gördük. Van'ın Saray ilçesi'ne bağlı Kekikdüzü köyünde hısım akraba ziyaretini gerçekleştirip geri dönerken de birileri cebini iyice doldursun diye Turizmin nasıl baltalandığını gördük. Samsun-Van arası gidiş 60 ytl dönüş 70 ytl. Üstelik Samsun'da dizel yakıtın 3.00 ytl'nin üzerindeyken Van'da 1.40 ytl olmasına rağmen. Hangi firmaya giderseniz gidin cevap aynı:"Firma sahipleri aralarında anlaştılar.Rayiç belirlediler. Hem kışın Van'dan giden yolcu az olduğu için yazın ne kazanırsak onunla geçim sağlıyoruz." Zavallılar ... Yazın da kimse yolculuk yapmasa aç kalacaklar. Ucuz yakıta rağmen 10 ytl fazla almaları bende dolandırıldığım ve aldatıldığım duygusu uyandırdı. 10 ytl fazla ödemek değil bu duygu beni kahrediyor. Aklıma bayramlık-seyranlık bir sürü söz geliyor ama, edebe mugayir olacağı için burada sarfetmiyorum. Van'a gidecekleri ise şimdiden uyarıyorum: Van'dan nereye bilet alırsanız alın 10 ytl fazla ödersiniz. Şimdiden haberiniz olsun. Geziniz mahvolmasın.

< < <

<4 Ağu 2008/h2> <

<

Bugün hem arıları kontrol edeyim hem de sırlama tamamlanmışsa sağıma başlayayım diye arılığa gittim. Tam sırlı çerçeve göremediğim için sağım yapamadım. Ana verdiğim kovanları karıştırdım. Kabul ettiklerini görünce sevindim. İşimi bitirip maskeyi çıkartayım dedim. Sen misin maskeyi çıkartan.

fazla etkilemese de alında soktukları zaman böyle etkiliyor işte. Başka bölgelerden sokulunca küçük bir apse ile kurtuluyorum ama alından sokulunca botoks yaptırmış oluyorum. Keşke tam alnımın ortasından iğneleseydi iki taraf eşitlenmiş olurdu.

< < <

<22 Tem 2008/h2> <

<

Yabancı site ve blogları incelerken (Halil Üstadım tercüme yardımımı kabul etmedi ama, tarzancam süperdir.) merak eder dururdum "Bizim arılar da ağaç dalına, çatı katına, bağdadi duvara yerleşip bal yapar mı." diye. Sonunda bu merakım giderildi. Kendisine yeni yuva arayan bir bal arısı kolonisi Kuş cennetinin Karadenize yakın kuytu bir köşesini mekan seçip yerleşmiş. Bir kaç defa yavru verip bal toplamış. Sonunda oralarda pikniğe giden bir aile tarafından görülmüş. Gelen davet üzerine Hüseyin İspirli kardeşimiz ve Arıcı Ahmet abimizle gittik,gördük,

hiç körük sıkmadan (Körük olsa mutlaka sıkardık. Onlar da ya bulundukları mevkiden memnun olmadıkları için ya da körüğümüz olmadığını anladıklarından hiç zorluk çıkarmadılar,sakin davrandılar. Aşırı sıcağı hesaba katmıyorum. ) çerçevelere bağlayarak içi alev banyosundan simsiyah olmuş bir kovana yerleştirdik. Benden bu kadar kalan detayları da İspirli verir artık.

gönderen   < < <

< < <

<2 Tem 2008/h2> <

<










Bu hafta biraz gezelim dedik. Gezerken güzel şeyler de gördük, güzel olmayan şeyler de... (Girişi boş bırakılmış bir kovana yuva yapan sarıca arılar
Yeni ev sahipleri gelince yuvalarını terketmek zorunda kalmışlar. Yeni ev sahipleri de arılığın yakınına inek bağlayan bir ........ yüzünden devrilen ve çerçeveleri daha sonra kızgınlıkla dağıtılmış üç çerçevelik bir koloni. Yuvasız kalınca yuva bulup yerleşmişler. )
Devrilen başka bir kovanın sönmüş olabileceğini düşünürken arı çalıştığını görünce hemen düzelttik.

Uçuş tahtasının sabit olması arının sönmesini engellemiş. Bulabildikleri bir aralığı genişleterek çalışmalarını sürdürmüşler. Arıcımızı uzun bir süre arılığına gitmediği için tebrik ediyorum!


Bir iki eklemeyle yazımıza devam edelim.




Gözümüz bayram ederken kulağımızın da pası silinsin.


Kovan kontrolü sırasında ben resim çekme görevini bırakıp çerçeveleri kontrol ederken bizi de fotoladılar.


fotojenik olmasak da maskesiz, eldivensiz iyi çıkmışız. En azından benim için öyle.

gönderen<Çarşamba, Temmuz 02, 2008/a>   < < <

< < <

<25 Haz 2008/h2> <

<



Bu aralar günlüğümden epey uzak kaldım. Malum,yaylaya çıkış, okulda yıl sonu işlemleri; düğün dernek vs. derken kısmeti bugün yakaladık. İnşaallah yayla çiçekleri bizi bu yıl sevindirecek. Havalar güzel gidiyor. Kızların çalışması mükemmel. Yağmur çiselerken bile çalışıyorlar. Yayla için telaşımız kalmadı. Bu arada Ovada ektiğimiz iki dönümlük arı otunun açan çiçeklerine de yoğun ilgi var. Çevrede başka çiçekler de olmasına rağmen kızların bütün ilgisi onların üzerinde. Özellikle yanıbaşlarındaki fasulyeler sulandıktan sonra daha fazla ilgi gösteriyorlar. İniş kalkışlarda hafif trafik kazaları onların bu ilgisini açıkça gösteriyor. Karar şimdiden verildi:Gelecek yıl daha fazla arıotu ekilecek. (Not: Dökülen tohumlardan erken İlkbaharda çıkan bir kaç arıotu fidesi sökülerek kovanların hemen önüne dikilmiş bir tanesi tutmuştu. Hala çiçek açmaya devam ediyor.)

gönderen<Çarşamba, Haziran 25, 2008/a>   < < <

< < <

<10 May 2008/h2> <
<Özür

< <

<

Hava muhalefeti ve tembellik nedeniyle bir türlü başlayamadık. Şimdilik küçük çerçevelere yumurtlatma ve ana yaptırma yöntemine devam ediyoruz. Tabii yumurtlama olursa, mübarekler bala takmışlar kafayı analar kendi başına gezip duruyor ortalıkta. "Sen kimsin, hangi yaylanın hangi dağın güzelisin?" diye soran yok.

gönderen   < < <

< < <

<29 Nis 2008/h2> <
< <

<






Geçen sene ana arı yüksüklerini tek tek hazırlamak biraz zor gelmişti. Ben de bu sene "you tube'da" gördüğüm seri üretim sistemini uygulamaya karar verdim. Önce uygun çubukları nasıl elde edeceğimi düşündüm. Tabii hindilere haksızlık etmemek için fazla düşünmedim. Önce Giresun'a şimşir siparişi iletildi. Siparişin gelmesini beklerken ahşap elbise askılarını görünce onların çubuklarını kullanma yoluna gittim. (Çin malı ama ne yapayım kalınlıkları tam 9 mm dayanamadım.) Eşit ölçülerde kestiğim çubukların uçlarını bir matkabı torna niyetine kullanarak uygun hale getirdim. Destek parçaları için de marangoz arkadaşın yolunu tutmaktan başka çare kalmadı.


Her şey hazırlandıktan sonra birleştirme gerçekleşti ve üç çıtalı yüksük kalıbım tamamlandı. Bir takımda sekiz kalıp var. Ah! Bir de yağmur yağmasa diyeceğim ama bu yanlış bir istek olacağı için sabırla beklemek en güzeli hava açar açmaz transferi gerçekleştirmek. Yağmur fırsatını iyi değerlendirmem gerekiyor. Şimdi bir de bu kalıba uygun mum eritme kabı yaptırmak lazım.

< < <

<20 Nis 2008/h2> <

<




Yazılar günlük yazılamayınca anılara dönüşüyor. Blogger'dan spam uyarısı alınca yazılarımızı yayımlayamadık. Kaçan balık büyük,kaçamayan ızgara hesabı,biz de yazamadıklarımızı çok önemli zannettik. Aslında o kadar da önemli olmadıklarını sonradan yaşadıklarımız sayesinde öğrenmiş olduk. Geçen hafta İSPİRLİ kardeşimizle buluştuk. Yaşlı bir arıcı abimiz arılarını satmak istiyormuş. Biz de "Bir bakalım,anlaşabilirsek alırız."diyerek yola düştük. Yol arkadaşımız işe ticari yönden de yaklaşınca arabaya bol miktarda arıcı malzemesi doldurup yola koyulduk. Yedi köy dokuz arıcı ziyareti ve İSPİRLİ'nin bir av köpeği tarafından ısırılma teşebbüsünden sonra (Ben elimle severken elimden kurtulup İSPİRLİ'nin paçasına yapıştı. Sevmeye izin verdiği ilk yabancı benmişim. Kendilerinden mi zannetti bilmem.) Gökçesu köyüne geçtik. Aradığımızı bulduk.
Sizin de gördüğünüz gibi 20x25-25x25 ölçülerinde kovanlardı. uzunlukları 75-80 santim arası














.

Bu da sönmüş olanlardan biri. Kovan içi kontrolü (Tahmini olarak) ve kovan önünde uçuş yapan arı miktarını görünce kovanlardaki arı miktarı hakkında kesin olmayan bir kanıya vardık. Ne yazıkki arıcı abimiz yumurtayı tavuk, tavuğun da gelecekteki civciv nüfusuyla hesap edince anlaşmamız mümkün olmadı.
Bu yolculuk süresince ziyaret ettiğimiz arılıklar içerisinde yeri, davranışı ve içinde bulunduğumuz mevsime göre çabuk gelişme gösteren ve beğenimizi kazanan ancak arıcı abimizin davranışını beğenmediğimiz tek arılık kendi damadına bile arı vermek vermek ya da satmak istemeyen bir abimizin arılığı oldu. (Damadı arıcılık kursundan arkadaşımız. Abimiz de verirsem ya da satarsam sırrı gider diye düşünüyor gibi geldi bana ) Arılık mı? İşte...






gönderen   < < <

< < <

<29 Mar 2008/h2> <
< <

<

Bu sıralar çok çalışıyorum. Dünürlük yapmamaya neredeyse yemin etmişken insanı rahat bırakmıyorlar ki rahat bir nefes alalım. Bizim arıcı Mehmet hocayı da (Ortadaki odur.) aradan çıkarıverdik. Dünürlük yapmadık ama nişan vs. derken sağdıçlığı yükleyiverdiler sırtımıza. Allah mesut etsin. Ağızlarının tadını bozmasın.
Posted by Picasa

< < <
< <

<

Bu arada Mürsel Abinin arıları nasıl seyrettiğini göstermemek ayıp olur. Hayret verici bir durum, bu hastalığa tutulanlar derman aramıyor. Bu da öyle. Baktıki yapacak bir şey yok balığa gitti. Yarın akşama döner. Bizim payımızı unutmaz inşaallah. Rastgele Mürsel Abi.
Posted by Picasa

< < <

<

Tam bahçe kapısını kapatıp arabaya binecekken bu sütun başlığını gördüm. Bahçenin dışına rastgele bırakılmıştı. "Müzeye haber vermek lazım." derken yanımıza gelen genç "Bu bir şey değil hocam, çift sürerken içinde iskelet olan küpler bile çıkıyor."dedi. Daha önce görmüştüm. Firavun lahitleri gibi, sadece yüzlerine gelen kısım açık oluyor. Karar verdim pazartesi günü okuldan çıkınca müzeye haber vereceğim. Gidip araştırsınlar.
Posted by Picasa

gönderen   < < <

< < <

<28 Mar 2008/h2> <

<

Arıları yerleştireceği yerde inceleme yaparken dikkatimi ballıbaba çiçekleri arasında gezen ayakları polen dolu bir toprak arısı çekti. Onu resimledik.
Posted by Picasa

gönderen   < < <

< < <

<

Bugün bafralı arı hastalarından Mürsel Abi aradı. "Musaitsen benim arıları yeni kovanlara aktaralım." dedi. Ders çıkışı İspirli'nin dükkanında buluşup arılarının bulunduğu yere gittik.Hafif esen bir rüzgar olmasına rağmen yüzüme soğuk soğuk vurması yavruları üşütebileceğimizi hatırlattı. Mürsel Abiyi aktarma sevdasından vazgeçirip arılarını nakletmeyi düşündüğü Harız köyüne doğru yola çıktık.
Posted by Picasa

gönderen   < < <

< < <

<27 Mar 2008/h2> <
< <

<


Ana arı üretimi için faaliyetlere başladık. Bu sene tamamen farklı bir yol deneyeceğim. Yapacağım çalışmayı fotoğraf eksiklerini giderir gidermez anlatacağım.
Posted by Picasa

< < <

<


Ana arı kovanları için küçük çerçeveler hazırladım. Şu anda her büyük kovanda
ikişer adet kılavuz petekli çerçeve kabartılmayı ve ana arının yumurtlamasını
bekliyor. Gözler kapanınca üzerindeki arılarla birlikte ana üretim kovanlarına aktarılacaklar.
Posted by Picasa

gönderen   < < <

< < <
< <

<


Ana arı kovanlarına küçük yemlikler yaptırdım.
Posted by Picasa

< < <
< <

<

Sevgili dostlar, bu sene arılara vereceğim keki elimde bal olmadığı için hazır alma yoluna gittim. İki farklı kek aldım. Biri soya unu katılarak yapılmış, diğerinde soya unu kullanılmamış. Malum bahar beslemesinin mutlaka yapılması gerek. Ben de bu keklerin önce soya unlusunu bütün kovanlara eşit miktarda verip kapattım. Havaların soğuk gitmesi sebebiyle bir müddet açamadım. Açtığımda bazı kovanların keke şöyle bir yan bakıp alamadığını ve söndüğünü gördüm. Kalan kovanlardaki soyalı kekleri alıp soyasız kekleri verdim. bir hafta sonra merakla arılığa koştum. Soyasız keki gören arılar kovanları bayram yerine çevirmişler şenlik yapıyorlardı. Bu sefer her iki kekten de verdim. Bakalım ben mi yanılıyorum diye. Daha sonra yaptığım kontrolde arıların soyalıya nazlı yaklaştığını soyasız olanın da tamamen bitirildiğini gördüm. Bu da bende kekleniyormuşuz gibi bir his uyandırdı. Bloga yazmaya gelince dostlarımı uyarmayı bir görev olarak gördüm ve yazdım. Bol ballı bir yıl dileğiyle.

< < <

<17 Mar 2008/h2> <

<


Yakakentli Uğur'a İspirlinin arılarından aldık. Ne olur ne olmaz diyerek maskeyle uğurladım. İnşaallah kazasız belasız yerine ulaşır ve murat hasıl olur. (Karanlıkta elimden bu kadarı geliyor.)
Posted by Picasa

gönderen   < < <

< < <

<


Teyyare yapmaya uğraşırken bomba zannedilip eve kabulde zorluk yaşayan Ali TÜRK'ün hediyesi kestane balı. Sağolsun bronşit olduğumuzu duyunca bizi bal bombardımanına tuttu. Şükür şimdi sağlığımız yerinde. Allah herkese böyle dost nasip etsin.
Posted by Picasa

gönderen   < < <

< < <
< <

<


Türk Hava Kurumu'nun Bafra'da düzenlemiş olduğu model uçak kursuna katıldık. Bu arada Türk Hava Kurumu Bafra şubesine tahsis edilip tesviye edilen eğitim amaçlı Havaalanının Hazineye devredildiğini ve o sert araziye köylü vatandaşın bir şekilde ıspanak vs. ekmiş olduğunu kursta yapmayı başardığımız kırlangıçları uçurmak için gittiğimizde öğrenmiş olduk. Çaresiz vatandaşa ait ekilmemiş bir arazide uçuşlarımızı yaptık. Kırlangıçların bir çoğu ekili arazilere iniş yapmak zorunda kaldı. Yakındaki bir ağaca iniş yapan bir kırlangıç kendisini birleştiren acemi pilot tarafında kırıma uğratıldı. Bu benimki hala sağlam.
Posted by Picasa

< < <

<20 Oca 2008/h2> <

<


Dün havada biraz sıcaklık hissedince fırsat bu fırsat diyerek kek vermeye gittim. Sönen iki kovanı hesaba katmazsak güzel görüntüler vardı . Kısa sürede keklerini verip tekrar sarıp sarmaladım. İnşaallah bahara kadar başka sönen olmaz.
Posted by Picasa

gönderen   < < <

< < <

<9 Ara 2007/h2> <

<

"Bu da nedir?" diye sormayın. Halil'in kulakları çınlasın. Hem çalıştım hem güldüm. Niye mi? Halil'in yapacağı yorum aklıma geldi. Ben şimdiden güleyim. Peşin peşin. Siz de yorumu okuyunca gülersiniz. "Gülme komşuna, gelir başına." demişler.

gönderen   < < <

< < <

<

Biraz yorulduk ama değdi doğrusu. Kovanların arasında maskesiz dolaşmanın zevki de başka oluyor.

gönderen   < < <

< < <

<26 Kas 2007/h2> <

<

gönderen   < < <

< < <

<


gönderen   < < <

< < <

<


gönderen   < < <

< < <

<


gönderen   < < <

< < <

<


gönderen   < < <

< < <

<31 Eki 2007/h2> <

<

Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına gidecekken bizim İspirli telefon etti:"Hocam! Bir yere kadar gidip gelelim." dedi. Kabul ettik. Hazırlanıp çıktık. Buluşunca maksat anlaşıldı. Bafra'ya Selanik'ten göç edenlerin oturduğu bir köye gidecektik. Bizim hemşehriler göçten bu yana Cumhuriyet bayramını ayrıca kutlarlar. Gittik. Kutlamalar akşam başlayacakmış,bizim akşam olmadan dönmemiz gerekiyor. Bekleyemeyeceğiz. İspirli:"Burada bir arıcı arkadaş var.Onu görelim."dedi. Gittik,gördük. Gittiğimize de iyi ettik. Açtığımız bir kovandan bu görüntüyü aldık. Çerçeveyi görünce -Ocakta cam gibi bal alan- arkadaşım aklıma geldi. Kulağını çınlattım.İnşaallah rahatsız olmamıştır. Resmi yerleştireyim derken İspirli de az kalsın altta kalıyordu,son anda durumu kurtardık. Ekimin 29'u yumurta,yavru,arı,bal ve elinde makinasıyla Hüseyin İspirli

gönderen<Çarşamba, Ekim 31, 2007/a>   < < <

< < <

<22 Eki 2007/h2> <
< <

<

Arkadaşlar benim kafam karıştı. Bu zamanda oğul olur mu? Olurmuş meğer. Çaydanlık kadar bir arı kovanın yan duvarına sıkı sıkıya sarılmış. Oğul ise kovanı olsun, oğul değil ise nasıl olsa eski kovana döner düşüncesiyle yeni bir kovana yerleştirip misafirliğin tadını çıkartsınlar diye bal şerbeti yapıp verdim. Misafir oldukları kovanı terketmeye hiç niyetli görünmüyorlar. Anaları da var. Oğul çıkan kovanda da işler tıkırında. Şimdilik havalar güzel. Arı otlarından dökülen tohumlardan yenileri çıkıp büyümeye başladı. Etrafta küçük mavi çiçekli bitkiler var. Yakın zamanda da desteklemeye başlarım.

< < <

<20 Ağu 2007/h2> <
<İYİ Kİ VARSINIZ

< <

<

Başlangıçta sanal alemde sohbet imkanı bile bulamazken (Bir türlü Beyazkovana üye olamıyordum. sağolsun Murat kardeşimiz destek oldu,dergaha kabul edildik.) şimdi at koşturmaya başladık.
Aradığımız bilgiyi, sağdan soldan cımbızla elde ederken şimdi istediğimiz bilgiye her şekilde ulaşma şansımız var. Neyi, nasıl yapacağımızı bizlere ta Amerikalardan öğretmeye çalışan Devrim hocamız var. Bilgi ve belgelerimizi paylaşmamız için bize blog yapmayı öğretmeye ve sanal aleme çekmeye çalışan Halil üstadımız var. (Söz aramızda biz görmeyeli bir çok blog da sanal alemde yerini almış. Hayırlı olsun.) Çeşitli konularda bilgi vermek amacıyla işini gücünü bırakıp sık sık uçan,uçarken özellikle ana üretimi için janter dağıtan Ali Türk kardeşimiz var. (Ana arı üreticileri kızmasınlar. Belki de bizim cahilliğimizden kaynaklanıyordu ama,yumurta atmadan kovan dışına sürgün edilen analar iyice bıktırmıştı.) Kilometre hesabı yapmadan biribirini yardım etmeye çalışan daha pek çok arkadaşımız var.
Geriye dönüp şöyle bir baktığım zaman, kısa sürede nereden nereye gelmişiz de haberimiz yok. Biribirlerini yakınlıkları sebebiyle tanıyan arıcı dönemini çoktan gerilerde bırakmışız. Belgeler taranıyor,tecrübeler gözden geçiriliyor ve birileri yararlansınlar diye hizmete sunuluyor.Hem de hiç karşılık beklemeden. Artık, "Arılarım neden söndü." sorusu yok."Nasıl söndürdüm." var. Neden,niçin ve nasılları daha çok sormaya başladık. Sormaya devam edeceğiz. Üç iken yedi,yedi iken kırk ve daha fazlası olmamızı sağlayan, bilgi ve tecrübelerini paylaşan ve paylaşmaya çağıran tüm dostlara selam olsun. İyi ki varsınız. (Not: Bu yazı karşılıksız sevenler için yazılmıştır.)

gönderen   < < <

< < <

<18 Ağu 2007/h2> <
< <

<

İnşaallah seneye daha iyi olur düşüncesi her sezon sonu aklımızdan geçer durur. Bir sonraki senenin umutlarını beynimizin bir köşesinde sürekli bekletiriz. İşin ilginç olan tarafı da işini iyi yapan da bekler yapmayan da... Her mesleğin ya da hobinin kendine göre bir hazırlık süresi mutlaka vardır. Arıcılıkta da durum böyle. İster hobi olarak, ister ticari amaçla yapılsın hazırlık şart. İlkbaharı boşa geçirmiş, arının mevcudunu artırmamış olan arıcıların arıdan birşeyler beklemesi kadar yanlış bir şey yok. Ben dahil bir çok arıcı bal alamadığı zaman doğayı suçluyoruz. Neymiş efendim gündüzler çok sıcakmış, geceler çok soğukmuş,çok rüzgar esiyormuş, çiçekler erken kuruyormuş, arılar kovanları terkediyormuş vs... Bunlara daha pek çok mazeret ekleyebiliriz. Ancak, durum hiç de böyle değil. Eğer bilinçli bir çalışma yapmış isek arılarımız az veya çok mutlaka bal yapar. Uzun zamandan beri, bu işin ustası arıcı kardeşlerimizin yaptıkları uyarıları dikkate alanlar bu sene mutlaka iyi bir ürün almışlardır ya da alacaklardır. Çünkü ilkbaharda yapmış oldukları çalışmalar,harcadıkları emekler boşa gitmemiştir. Benim, kovanlarımda gördüklerimi sizler de görmüşsünüzdür. Arısı iki kata çıkmış olan kovanlar bir şekilde ikinci katı balla dolduruyorlar. Çıkmamış olanlarda bile az veya çok bal var. Hazırlanmamış ya da hazırlanmada geç kalınmışsa sonuç bu sene de hüsran olacaktır.
Biz arıcıların bundan sonra hüsrana uğramaması için yapmamız gereken;bu işi sadece hobi olarak yapan Türk arıcılığının gelişmesi için hiçbir maddi karşılık beklemeden gecelerini gündüzlerine katarak bilgilerini bizlerle paylaşan, bizi yönlendirmeye ve bilgilendirmeye çalışan ustalarımızın uyarılarını dikkate almak ve bu doğrultuda çalışmaktır. Saygılarımla.

< < <

<6 Ağu 2007/h2> <
< <

<


Biraz bal umuduyla arılarımızı götürdüğümüz yayla bu yıl da hüsrana uğrattı. Sürekli esen rüzgar, bir türlü yağmayan yağmur ve gündüz aşırı sıcak,gece soğuk (Laf aramızda iki kat yün yorgan az geldi) yayladan erken inmemize sebep oldu. Bal alamadık ama bu arada bol bol çevreyi gezdik. Daha önce haftada bir gün gittiğimiz için farketmediğimiz bir çok şeyi ve arılık seçiminde yaptığımız hatayı da tespit etmiş olduk. Gezerken Altınkaya Barajı kıyılarındaki koyları ve koyları takip eden derin vadileri, bu vadilerdeki çiçekli bitki çeşitliliğini ve çokluğunu gördük. Açmış olan çiçeklerin yanısıra Hayıtlar yeni çiçek açıyor ve sanki bize kahkahalarla gülüyorlardı. Bir daha arıları yaylaya değil o vadilerden birine götüreceğim. Tabii bu arada bir taşla üç kuş vurmuş olacağım. Baraj kıyısında tatil,balık ve bal. İlk ikisi garanti (Balık tutamazsam balıkçılardan alırım) bal da inşaallah olur artık.

< < <

<30 Tem 2007/h2> <
< <

<

Arı otunu önce blog'a yerleştirmiştim ama, fotoların daha da artarak fazla yer kaplayacağını düşününce albümde yayımlamaya karar verdim. Görmek isterseniz albüm sizleri bekliyor.

< < <

<21 Tem 2007/h2> <
< <

<

45 gün kadar önce tohumları toprakla buluştururken "Neyle karşılaşacağız?" diye merak içindeydik. Sonunda merakımızı gidermiş olduk. Belirli aralıklarla kontrol ederek ortaya çıkan bitkiyi resimlemeye başladık. En sonunda gelişmesini tamamlayan bitkiyi görünce sevinçten "Heyt bee!" diye bir nara attıktan sonra "Evladım dur,abartma! telkinleriyle kendimizi sükunete davet edip sevincimizi dostlarla paylaşmak için blogun başına koştuk. Neden mi? İşte bunlardan dolayı.

< < <

<

Çevrede görülenler zamansız ve seyrek ekimden kaynaklanan ve araya kaynak yapmaya çalışanlardır. Dikkate almayın bir daha yapamazlar.

gönderen   < < <

< < <

<

gönderen   < < <

< < <

<

Sevinçten nara atmakta haksız mıyım?

gönderen   < < <

< <